Devlet güvenlik güçlerini, öldürülen eşlerimizi, çocuklarımızı, kardeşlerimizi anmaya gittiğimizde bize karşı kullanıyor, yasaları da bizim anma yürüyüşlerimizde hatırlıyor. Katliamdan sonra itfaiye merdiveninden kurtulanlara saldıran Cafer Erçakmak`ı görmezden geliyor, kırmızı bültenle aranan bir sanığa emniyet ehliyet veriyor, belediye nikahını kıyıyor ve yine hakkında kesinleşmiş kararlar olanlar pasaport alabiliyor, askerlik yapabiliyor...Bütün bunlar Türkiye’nin de imzasıyla kabul ettiği evrensel insan haklarına, uluslararası hukuka ve bugünün toplumlarının vicdanı ve adalet anlayışına karşı uygulamalardır! 1993’ten beri hangi parti iktidarda olursa olsun devletten ve yargıdan talebimiz Madımak Katliamı’nın insanlığa karsı işlenmiş bir suç olarak değerlendirilip, zamanaşımından dava dosyasının kapatılmamasıdır. Bugün de bu talebin muhattabı iktidarda olduğu için AKP’dir.
Aksi takdirde 18 yıldır toplumun yüreğinde söndürülemeyen savunmasız insanları diri diri yakan Madımak yangını daha da harlanarak yanmaya devam edecektir.
Bulunmayan ya da bulunmak istenmeyen sanıklar, katliamın arkasındaki derin yapının çıkarılmaması, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
18 yıldır iktidara gelen partiler düşünce suçlularına karşı en keskin önlemleri aldı, tutukladı, yargıladı veya yargılamadan yıllarca cezaevinde tuttu insanları. Ama bizim katlimizin sorumluları milletvekilliği dokunulmazlığı ile ödüllendirildi, tutuklu Sivas sanıkları cezaevinde ayrıcalıklı muamele gördüler. Hükümlülerden birinin eşi hamile kalabildi ve doğan çocuğunun adını Hizbullah koymak istedi. Arananlardan biri Istanbul Büyüksehir Belediyesi’nde gişe memuru olarak çalışabildi, bir diğeri Sivas Altınyayla’da nikah kıyabildi. İlk tanınan zanlılardan Cafer Erçakmak 18 yıldır dünyanın heryerinde Interpol tarafindan kırmızı bültenle aranıp bulunamazken, Sivas’ta evindeymiş! Bu durum katliam heveslilerini cesaretlendirir. Toplum hukuka ve adalete inancını yitirirse cinayetlerin, katliamların sonu gelmez.
SİNDİRİLDİLER, UNUTTULAR
Devletin tutumu malum şaşırtıcı değil! Ancak bir röportajınızda, toplumun yanı sıra sivil toplum örgütleri de davaya tam olarak sahip çıkmadığını ve bu ilgisizlikten dolayı Madımak yangının daha da büyüdüğünü belirtiyorsunuz. Bu ilgisizliğin nedenini siz neye bağlıyorsunuz?
Bölünerek, ayrıştırılarak yönetilmiş, sindirilmiş insanların her anlamda yoksullaştırıldığı ve
hem iktidar hem de muhalefet tarafından uydurulan gündeme bakmaktan gözünün önünü görememesi diyebiliriz. Belleği ve vicdanı kuşatılmış, korkutularak sindirilmiş insanlar katledilerek yok edilen değerlerini ve yaşanan vahşetleri unutabiliyor. Bilinçli bir şekilde bilgisizleştirilen insanlar bireysel anlamda bile yüzleşebilmeyi beceremezken, toplumsal geçmişle de yüzleşmenin altından kalkamıyor. Yüzleşemeyen insanların tabuları da tahammül sınırlarını daraltıyor ve sorunlarına başka akılcı çözüm üretemediklerinden öldürerek ve yok ederek hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. İnsan olmak farkındalık ve vicdan sahibi olmaksa hiç olmazsa aydınlar ve sivil toplum kurumları Madımak Katliamı’na seyirci kalınmasaydı, Sivas duruşmaları sürecinde hep birlikte adalet ve hukuk mücadelesi verilseydi, 2 Temmuz sonrasında işlenen cinayetler ve katliamların engellenebileceğini neden fark etmiyorlar?
18 yıldır anlatmamıza rağmen örneğin İnsan Hakları Derneği neden tek bir Sivas duruşmasına katılmadı, 2 Temmuz anma etkinlikleri neden aileler ve alevi kurumlarının görevi, diğer kurumların ve insanların vitrini? Toplum tek tek faili meçhullerle başlayan bu kıyımları o kadar kanıksadı ki katiller artık yüzünü bile gizlemek ihtiyacı duymadan asker, polis umursamadan kameralar önünde, kendi çocuklarının da gözleri önünde katliam gerçekleştirebilir hale geldi. İnsanlar da bu cinayetleri ya susarak izliyor ya da “Sivas’a gitmeselerdi, Pir Sultanı anmasalardı“ gibi yanılsamalarla akıldan ve vicdandan uzaklaşıyor. Naklen izletilmesine rağmen Madımak Katliamı nasıl yalanlanıyor, yanıltılıyor, çarpıtılıyor ve tarih de bu şekilde yazılabiliyor? Bunu yapanlar kimleri masumlaştırıyor, hatta kahramanlaştırıyor ve hangi zihniyete hizmet ediyor acaba? Bu nasıl görülmez?
Nitekim bu doğru algılanamadığı için TRT de yayınlanan bir programda “Maraş Katliamı’nı da zaten solculardan filan isimler gerçekleştirmişti“ denilerek, katliamın faili olarak hüküm giyenler ve ceza alanlar aklanmaya çalışıldı.
Zamanaşımı kararı verilirse, bir sonraki aşamada ne yapmayı planlıyorsunuz?
Adalet aramaya devam edeceğiz, bunu çocuklarımıza ve geleceğimize borçluyuz. Türkiye’deki hukuk yolları tükendiğinde uluslararası hukuk mercilerine taşıyacağız.
ÖZÜR İLE YANGIN SÖNMEZ
Dersim Katliamı son zamanlarda yeniden gündemde. Başbakan’ın özrünü nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye`de siyasilerin ve sözde gündem yaratanların büyük çoğunluğu samimi değil. Türkiye`de Cumhuriyet kurulduğundan bugüne iktidar olmak tek hedef, iktidar olabilmek için de en gereksiz şey halk! Saltanat sırasını bekleyenlerin kendilerinden ibaret yapay dünyalarında halka ve halkın sorunlarına yer yok. Halkı uyutmak için yazılmış masal gibi hiç hatası olmayan bir övgü tarihi var. Yıllardır tüm siyasilerin seçim öncesi diline doladığı ama kimsenin gerçekten kaldırılmasını istemediği milletvekili dokunulmazlığı siyasilerin samimiyetsizliğinin belgesidir. Dersim Katliamı ile ilgili özür dileyen AKP, Sivas Katliamı sanıklarına avukatlık edenleri bakan yapmış, yıllardır iktidar olmasına rağmen hakkında kesinleşmiş karar bulunan Vahit Kaynar gibi kırmızı bültenle aranan Sivas sanıklarının Almanya’dan ve Polonya’dan iadesi için görevini yapmamıştır. AKP iktidarı, TRT’de Sivas Katliamı’nı faili mechul ilan etmiş, kamulaştırılan Madımak Oteli’nde katilin adını ilk sıraya yazmıştır. İktidarda ve tüm yetkiler elinde iken katliamla ilgili görevini yapmayan siyasiler, 73 yıl önceki Dersim ile ilgili samimi olabilirler mi?
CHP’nin tavrı...
CHP kurduğunu iddia ettiği Cumhuriyeti halka anlatamamış, parti adında "halk" olan ama halktan uzaklaşmış bir partidir. Dolayısıyla halkını ikna gücünü yitirmiş kendisi birşeylere ikna edilir olmuş bir partidir. Hiç kimsenin de CHP’deki bu zihniyeti değiştirebileceğini sanmıyorum ve ne yazık ki tek başına Kemal Kılıçdaroğlu ile de bu değişim mümkün değil. Aslında CHP’nin göremediği gerçek zamana ve hayata karşı durarak savunmaya çalıştığı şeye en büyük zararı kendi elleriyle vermesi.
Devletin Madımak’ta ailelerini kaybedenlerin yakınlarından da özür dilemesi gerekmez mi?
Tabii ki Madımak Katliamı ve diğer katliamlarla ilgili özür dilenmeli. Öncelikle de Madımak Katliamı sorumlularından Temel Karamollaoğlu, Sivas sanıklarına avukatlık eden eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller gibi dönemin bizzat katliam sorumluları özür dilemeli...Ama toplumun vicdanında yargılanmamış, tarihe doğru yazılmamış bir katliamla ilgili özür dilenmesi de hiç birşey ifade etmez. Bizim yüreğimizdeki yangının sönmesi mümkün değil, çünkü biz eksildik ve bu eksikliğin ortadan kaldırılması mümkün değil...Ancak adalet duygusu insanlığa güvenimizi, hukuka ve geleceğe inancımızı artırabilir, ülkemiz ve çocuklarımızla ilgili kaygılarımızı azaltabilir.
Madımak’ın müze olup olmayacağı hala netleşmiş değil. Kamuoyu Madımak Otelinin müze olmasını istiyor. Hükümet ise bu talebe mesafeli.
Madımak kamulaştırıldı. Bir saldırganın adının başköşede yazıldığı, çocuk kütüphanesi ve Einstein’in resminin bulunduğu Bilim ve Kültür Merkezi yapıldı. Hayati Yazıcı’nın devlet bakanı olduğu bu iktidarın başka birşey yapması da beklenemezdi zaten. Türkiye’de yaşananlar, kamuoyu yani halk istediği için değil halka karşı ya da halka rağmen yapılıyor.
BELGESEL OLANAKSIZLIĞA TAKILDI
Hasret Gültekin ile ilgili bir belgesel çalışması yapmayı planlıyordunuz. Hatta bu konuda Can Dündar ile görüşmüştünüz. Hangi aşamaya gelindi?
Evet, Can Dündar ve ekibi ile 2008’ de Hasret Gültekin ve Madımak Katliamı belgeselleri için çekimler yapmaya başladık ama malesef uzaklık ve olanaksızlıklar nedeniyle tamamlayamadık. Ailelerden ve tanıklardan birkaç kişiyi de ne yazık ki kaybettik. Umarım bu calışmaları tamamlayabilecek olanakları sağlayabiliriz.
AÇILAN HER KAPIDAN ÇIKIP GELECEK GİBİ
18 yıl oldu, Hasret Gültekin’in yokluğunun üzerinden geçen…Bu geçen yıllar siz de nasıl izler bıraktı?
Bizim gibi yoldaş olan insanların yoldaşını yitirmesidir katlanması zor eksiklik duygusu, nerede olursanız olun ne yaparsanız yapın eksik olmak... Gözümün biri, elimin biri eksik, yüreğim yerinde değil gibi...
İstanbul’daysam Köln’de, Ankara’daysam İzmir’de olmam gerek, sanki Hasret orada bekliyor gibi, evimdeyken evimde değil gibi, olmam gereken yer o anda bulunduğum yer değil gibi...
Hasreti oğluna anlatamamak, yeterince ifade edememek duygusu da bir başka çıkmaz...
Bugün hayatımızda açılan her kapıdan çıkıp gelebilecek kadar var Hasret ve hep var olmaya devam edecek... Hayalden çok ideallerimiz var bizim onların gerçekleşmesi için de her gün uğraşıyoruz. Savaşsız, adaletli, herkesin kendi kimliğiyle var olabildiği eşit ve özgür bir yaşam istiyoruz.
Oğlunuz neler düşünüyor, hayalleri, babasıyla ilgili hisleri neler?
Oğlum başarılı bir öğrenci. Amatör olarak müzik ve spor yapıyor. 1,5 yılı kaldı üniversiteye başlamasına. Hukuk okumak istiyor. Sanırım bu da yaşanan travma sonucu adalet arayışının yansıması...Babasıyla gurur duyuyor, en hazettiği sohbetler, farklı kişilerden babasıyla ilgili anılar dinlemek. 18 yıl Roni için de kolay geçmedi ama yaşanan tüm acılara rağmen huzurlu ve mutlu bir delikanlı oğlum. Çünkü biz çocuklarımızı kin ve nefretle büyütmüyoruz. Bizim yaşadığımız acıları da hiç kimseye reva görmüyoruz.
HASRET GÜLTEKİN KİMDİR?
1 Mayıs 1971’de Sivas’ın İmranlı kazasına bağlı Han köyünde doğdu. Altı yaşında saz çalmaya başladı. 11 yaşında sahneye çıktı. 1987’de ilk çalışması “Gün Olaydı“ 1989’da ise ikinci albümü “Gece ile Gündüz arasında“ yayınlandı. Müzik yönetmenliğini üstlendiği resmi olarak ilk defa Kürtçe müzik yasağını delen Newroz adlı kaset 1990’da, önce enstrümantal olarak, sonra da Nilüfer Akbal ve Rıza Akkoç’un katılımıyla gerçekleştirildi. Üçüncü albümü Rüzgarın Kanatlarında 1991’de yayımlandı. Aynı yıl Yeter Fırtına ile evlendi. 2 Temmuz 1993’de Madımak Oteli’nde 22 yaşında 35 insanla birlikte katledildi. 13 Eylül 1993’te oğlu Roni Hasret Gültekin dünyaya geldi.
Hasret’in “zamanaşımı“ olur mu?
ELÇİN YILDIRAL/BİRGÜN
"Toplatılır yazılarım,
yakılır dizelerim,
kurutulur gözlerim,
geride genç ölüm kalır..."
Hasret Gültekin
Roni büyüdü, Hasret de, Yeter’in içindeki hasret de...
Hayat akıp gitti, zaman durdu
Kalp acıdı, kalp haykırdı, kalp isyan etti...
Kadın, vazgeçmedi...
Tamahkar dünyaya karşı, eşit ve özgür bir dünya büyüttü
Yeter, yoldaşına tutkun kadın,
eşine olan özlemini anlatıyor: “Bugün hayatımızda açılan her kapıdan çıkıp gelecek kadar var Hasret ve hep var olmaya devam edecek“
şimdi muktedirler, “unutun zaman adaleti aştı“ diyor
Peki, ’Hasret’in “zamanaşımı“ olur mu?...
Yeter Gültekin. Madımak’ta katledilen sanatçı Hasret Gültekin’in eşi...Hasret’ini anlattı.
yakılır dizelerim,
kurutulur gözlerim,
geride genç ölüm kalır..."
Hasret Gültekin
Roni büyüdü, Hasret de, Yeter’in içindeki hasret de...
Hayat akıp gitti, zaman durdu
Kalp acıdı, kalp haykırdı, kalp isyan etti...
Kadın, vazgeçmedi...
Tamahkar dünyaya karşı, eşit ve özgür bir dünya büyüttü
Yeter, yoldaşına tutkun kadın,
eşine olan özlemini anlatıyor: “Bugün hayatımızda açılan her kapıdan çıkıp gelecek kadar var Hasret ve hep var olmaya devam edecek“
şimdi muktedirler, “unutun zaman adaleti aştı“ diyor
Peki, ’Hasret’in “zamanaşımı“ olur mu?...
Yeter Gültekin. Madımak’ta katledilen sanatçı Hasret Gültekin’in eşi...Hasret’ini anlattı.
Katliamın üzerinden 18 yıl geçti. Davanın seyri ortada. 6 Aralık’taki davada 6 firari sanık için zamanaşımı söz konusu. Siz gelinen bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha ilk gün öldürülenler Sivas`a gitmekle suçlandı, adalet arayan bizler de en az yitirdiğimiz sevdiklerimiz kadar suçlu görüldük. Caddeleri dolduran,kültür merkezinden başlayarak kendilerine benzemeyen herkese saldıran, heykeli deviren, yerlerde sürükleyen ve insanları diri diri ateşe verenler ise mağdur olarak gösterildi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in "halkımıza birşey olmamıştır" açıklaması bizim halk olmadığımızı ilk günden belirtmişti. Bu söylemlerle Madımak Katliamı, sıradan adam öldürme gibi bile görülmedi, sanıklar kollandı, pişmanlıklarını ifade etmeseler de hafifletici gerekçeler onlar için bulundu ve ödül gibi cezalar verildi. Sivas sanıkları hiç bir duruşmada pişmanlıktan söz etmediler. Aksine mahkeme salonlarında bile saldırgandılar, avukatlarımızın üzerine çakmak fırlatarak manidar mesajlar vermeye devam ettiler. Çok bilinçli organize edilmiş bu tetikçiler arkalarındaki güçlere güvenden alıyorlardı cesaretlerini.
18 yıldır iktidara gelen hiç bir parti Madımak Katliamı ile ilgili gerçekleri ortaya çıkarmayı ve asıl suçluları yargılamayı hedeflenmedi. Bu nedenle gelinen noktada zaten yakalanması istenmeyenler, yıllardır kollananlar, dahası masum ve mağdur gösterilmeye çalışılanlar zamanaşımı ile aklanacaklar. 2 Temmuz 1993’te çocuk , yaşlı savunmasız yurttaşlarının saatlerce kuşatılmasını ve diri diri yakılmasını seyredebilen devlet bugün de bizim taleplerimizi dinlemeyecek ve gereğini yerine getirmek istemeyecektir!
Daha ilk gün öldürülenler Sivas`a gitmekle suçlandı, adalet arayan bizler de en az yitirdiğimiz sevdiklerimiz kadar suçlu görüldük. Caddeleri dolduran,kültür merkezinden başlayarak kendilerine benzemeyen herkese saldıran, heykeli deviren, yerlerde sürükleyen ve insanları diri diri ateşe verenler ise mağdur olarak gösterildi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in "halkımıza birşey olmamıştır" açıklaması bizim halk olmadığımızı ilk günden belirtmişti. Bu söylemlerle Madımak Katliamı, sıradan adam öldürme gibi bile görülmedi, sanıklar kollandı, pişmanlıklarını ifade etmeseler de hafifletici gerekçeler onlar için bulundu ve ödül gibi cezalar verildi. Sivas sanıkları hiç bir duruşmada pişmanlıktan söz etmediler. Aksine mahkeme salonlarında bile saldırgandılar, avukatlarımızın üzerine çakmak fırlatarak manidar mesajlar vermeye devam ettiler. Çok bilinçli organize edilmiş bu tetikçiler arkalarındaki güçlere güvenden alıyorlardı cesaretlerini.
18 yıldır iktidara gelen hiç bir parti Madımak Katliamı ile ilgili gerçekleri ortaya çıkarmayı ve asıl suçluları yargılamayı hedeflenmedi. Bu nedenle gelinen noktada zaten yakalanması istenmeyenler, yıllardır kollananlar, dahası masum ve mağdur gösterilmeye çalışılanlar zamanaşımı ile aklanacaklar. 2 Temmuz 1993’te çocuk , yaşlı savunmasız yurttaşlarının saatlerce kuşatılmasını ve diri diri yakılmasını seyredebilen devlet bugün de bizim taleplerimizi dinlemeyecek ve gereğini yerine getirmek istemeyecektir!
Devlet güvenlik güçlerini, öldürülen eşlerimizi, çocuklarımızı, kardeşlerimizi anmaya gittiğimizde bize karşı kullanıyor, yasaları da bizim anma yürüyüşlerimizde hatırlıyor. Katliamdan sonra itfaiye merdiveninden kurtulanlara saldıran Cafer Erçakmak`ı görmezden geliyor, kırmızı bültenle aranan bir sanığa emniyet ehliyet veriyor, belediye nikahını kıyıyor ve yine hakkında kesinleşmiş kararlar olanlar pasaport alabiliyor, askerlik yapabiliyor...Bütün bunlar Türkiye’nin de imzasıyla kabul ettiği evrensel insan haklarına, uluslararası hukuka ve bugünün toplumlarının vicdanı ve adalet anlayışına karşı uygulamalardır! 1993’ten beri hangi parti iktidarda olursa olsun devletten ve yargıdan talebimiz Madımak Katliamı’nın insanlığa karsı işlenmiş bir suç olarak değerlendirilip, zamanaşımından dava dosyasının kapatılmamasıdır. Bugün de bu talebin muhattabı iktidarda olduğu için AKP’dir.
Aksi takdirde 18 yıldır toplumun yüreğinde söndürülemeyen savunmasız insanları diri diri yakan Madımak yangını daha da harlanarak yanmaya devam edecektir.
Bulunmayan ya da bulunmak istenmeyen sanıklar, katliamın arkasındaki derin yapının çıkarılmaması, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
18 yıldır iktidara gelen partiler düşünce suçlularına karşı en keskin önlemleri aldı, tutukladı, yargıladı veya yargılamadan yıllarca cezaevinde tuttu insanları. Ama bizim katlimizin sorumluları milletvekilliği dokunulmazlığı ile ödüllendirildi, tutuklu Sivas sanıkları cezaevinde ayrıcalıklı muamele gördüler. Hükümlülerden birinin eşi hamile kalabildi ve doğan çocuğunun adını Hizbullah koymak istedi. Arananlardan biri Istanbul Büyüksehir Belediyesi’nde gişe memuru olarak çalışabildi, bir diğeri Sivas Altınyayla’da nikah kıyabildi. İlk tanınan zanlılardan Cafer Erçakmak 18 yıldır dünyanın heryerinde Interpol tarafindan kırmızı bültenle aranıp bulunamazken, Sivas’ta evindeymiş! Bu durum katliam heveslilerini cesaretlendirir. Toplum hukuka ve adalete inancını yitirirse cinayetlerin, katliamların sonu gelmez.
SİNDİRİLDİLER, UNUTTULAR
Devletin tutumu malum şaşırtıcı değil! Ancak bir röportajınızda, toplumun yanı sıra sivil toplum örgütleri de davaya tam olarak sahip çıkmadığını ve bu ilgisizlikten dolayı Madımak yangının daha da büyüdüğünü belirtiyorsunuz. Bu ilgisizliğin nedenini siz neye bağlıyorsunuz?
Bölünerek, ayrıştırılarak yönetilmiş, sindirilmiş insanların her anlamda yoksullaştırıldığı ve
hem iktidar hem de muhalefet tarafından uydurulan gündeme bakmaktan gözünün önünü görememesi diyebiliriz. Belleği ve vicdanı kuşatılmış, korkutularak sindirilmiş insanlar katledilerek yok edilen değerlerini ve yaşanan vahşetleri unutabiliyor. Bilinçli bir şekilde bilgisizleştirilen insanlar bireysel anlamda bile yüzleşebilmeyi beceremezken, toplumsal geçmişle de yüzleşmenin altından kalkamıyor. Yüzleşemeyen insanların tabuları da tahammül sınırlarını daraltıyor ve sorunlarına başka akılcı çözüm üretemediklerinden öldürerek ve yok ederek hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. İnsan olmak farkındalık ve vicdan sahibi olmaksa hiç olmazsa aydınlar ve sivil toplum kurumları Madımak Katliamı’na seyirci kalınmasaydı, Sivas duruşmaları sürecinde hep birlikte adalet ve hukuk mücadelesi verilseydi, 2 Temmuz sonrasında işlenen cinayetler ve katliamların engellenebileceğini neden fark etmiyorlar?
18 yıldır anlatmamıza rağmen örneğin İnsan Hakları Derneği neden tek bir Sivas duruşmasına katılmadı, 2 Temmuz anma etkinlikleri neden aileler ve alevi kurumlarının görevi, diğer kurumların ve insanların vitrini? Toplum tek tek faili meçhullerle başlayan bu kıyımları o kadar kanıksadı ki katiller artık yüzünü bile gizlemek ihtiyacı duymadan asker, polis umursamadan kameralar önünde, kendi çocuklarının da gözleri önünde katliam gerçekleştirebilir hale geldi. İnsanlar da bu cinayetleri ya susarak izliyor ya da “Sivas’a gitmeselerdi, Pir Sultanı anmasalardı“ gibi yanılsamalarla akıldan ve vicdandan uzaklaşıyor. Naklen izletilmesine rağmen Madımak Katliamı nasıl yalanlanıyor, yanıltılıyor, çarpıtılıyor ve tarih de bu şekilde yazılabiliyor? Bunu yapanlar kimleri masumlaştırıyor, hatta kahramanlaştırıyor ve hangi zihniyete hizmet ediyor acaba? Bu nasıl görülmez?
Nitekim bu doğru algılanamadığı için TRT de yayınlanan bir programda “Maraş Katliamı’nı da zaten solculardan filan isimler gerçekleştirmişti“ denilerek, katliamın faili olarak hüküm giyenler ve ceza alanlar aklanmaya çalışıldı.
Zamanaşımı kararı verilirse, bir sonraki aşamada ne yapmayı planlıyorsunuz?
Adalet aramaya devam edeceğiz, bunu çocuklarımıza ve geleceğimize borçluyuz. Türkiye’deki hukuk yolları tükendiğinde uluslararası hukuk mercilerine taşıyacağız.
ÖZÜR İLE YANGIN SÖNMEZ
Dersim Katliamı son zamanlarda yeniden gündemde. Başbakan’ın özrünü nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye`de siyasilerin ve sözde gündem yaratanların büyük çoğunluğu samimi değil. Türkiye`de Cumhuriyet kurulduğundan bugüne iktidar olmak tek hedef, iktidar olabilmek için de en gereksiz şey halk! Saltanat sırasını bekleyenlerin kendilerinden ibaret yapay dünyalarında halka ve halkın sorunlarına yer yok. Halkı uyutmak için yazılmış masal gibi hiç hatası olmayan bir övgü tarihi var. Yıllardır tüm siyasilerin seçim öncesi diline doladığı ama kimsenin gerçekten kaldırılmasını istemediği milletvekili dokunulmazlığı siyasilerin samimiyetsizliğinin belgesidir. Dersim Katliamı ile ilgili özür dileyen AKP, Sivas Katliamı sanıklarına avukatlık edenleri bakan yapmış, yıllardır iktidar olmasına rağmen hakkında kesinleşmiş karar bulunan Vahit Kaynar gibi kırmızı bültenle aranan Sivas sanıklarının Almanya’dan ve Polonya’dan iadesi için görevini yapmamıştır. AKP iktidarı, TRT’de Sivas Katliamı’nı faili mechul ilan etmiş, kamulaştırılan Madımak Oteli’nde katilin adını ilk sıraya yazmıştır. İktidarda ve tüm yetkiler elinde iken katliamla ilgili görevini yapmayan siyasiler, 73 yıl önceki Dersim ile ilgili samimi olabilirler mi?
CHP’nin tavrı...
CHP kurduğunu iddia ettiği Cumhuriyeti halka anlatamamış, parti adında "halk" olan ama halktan uzaklaşmış bir partidir. Dolayısıyla halkını ikna gücünü yitirmiş kendisi birşeylere ikna edilir olmuş bir partidir. Hiç kimsenin de CHP’deki bu zihniyeti değiştirebileceğini sanmıyorum ve ne yazık ki tek başına Kemal Kılıçdaroğlu ile de bu değişim mümkün değil. Aslında CHP’nin göremediği gerçek zamana ve hayata karşı durarak savunmaya çalıştığı şeye en büyük zararı kendi elleriyle vermesi.
Devletin Madımak’ta ailelerini kaybedenlerin yakınlarından da özür dilemesi gerekmez mi?
Tabii ki Madımak Katliamı ve diğer katliamlarla ilgili özür dilenmeli. Öncelikle de Madımak Katliamı sorumlularından Temel Karamollaoğlu, Sivas sanıklarına avukatlık eden eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller gibi dönemin bizzat katliam sorumluları özür dilemeli...Ama toplumun vicdanında yargılanmamış, tarihe doğru yazılmamış bir katliamla ilgili özür dilenmesi de hiç birşey ifade etmez. Bizim yüreğimizdeki yangının sönmesi mümkün değil, çünkü biz eksildik ve bu eksikliğin ortadan kaldırılması mümkün değil...Ancak adalet duygusu insanlığa güvenimizi, hukuka ve geleceğe inancımızı artırabilir, ülkemiz ve çocuklarımızla ilgili kaygılarımızı azaltabilir.
Madımak’ın müze olup olmayacağı hala netleşmiş değil. Kamuoyu Madımak Otelinin müze olmasını istiyor. Hükümet ise bu talebe mesafeli.
Madımak kamulaştırıldı. Bir saldırganın adının başköşede yazıldığı, çocuk kütüphanesi ve Einstein’in resminin bulunduğu Bilim ve Kültür Merkezi yapıldı. Hayati Yazıcı’nın devlet bakanı olduğu bu iktidarın başka birşey yapması da beklenemezdi zaten. Türkiye’de yaşananlar, kamuoyu yani halk istediği için değil halka karşı ya da halka rağmen yapılıyor.
BELGESEL OLANAKSIZLIĞA TAKILDI
Hasret Gültekin ile ilgili bir belgesel çalışması yapmayı planlıyordunuz. Hatta bu konuda Can Dündar ile görüşmüştünüz. Hangi aşamaya gelindi?
Evet, Can Dündar ve ekibi ile 2008’ de Hasret Gültekin ve Madımak Katliamı belgeselleri için çekimler yapmaya başladık ama malesef uzaklık ve olanaksızlıklar nedeniyle tamamlayamadık. Ailelerden ve tanıklardan birkaç kişiyi de ne yazık ki kaybettik. Umarım bu calışmaları tamamlayabilecek olanakları sağlayabiliriz.
AÇILAN HER KAPIDAN ÇIKIP GELECEK GİBİ
18 yıl oldu, Hasret Gültekin’in yokluğunun üzerinden geçen…Bu geçen yıllar siz de nasıl izler bıraktı?
Bizim gibi yoldaş olan insanların yoldaşını yitirmesidir katlanması zor eksiklik duygusu, nerede olursanız olun ne yaparsanız yapın eksik olmak... Gözümün biri, elimin biri eksik, yüreğim yerinde değil gibi...
İstanbul’daysam Köln’de, Ankara’daysam İzmir’de olmam gerek, sanki Hasret orada bekliyor gibi, evimdeyken evimde değil gibi, olmam gereken yer o anda bulunduğum yer değil gibi...
Hasreti oğluna anlatamamak, yeterince ifade edememek duygusu da bir başka çıkmaz...
Bugün hayatımızda açılan her kapıdan çıkıp gelebilecek kadar var Hasret ve hep var olmaya devam edecek... Hayalden çok ideallerimiz var bizim onların gerçekleşmesi için de her gün uğraşıyoruz. Savaşsız, adaletli, herkesin kendi kimliğiyle var olabildiği eşit ve özgür bir yaşam istiyoruz.
Oğlunuz neler düşünüyor, hayalleri, babasıyla ilgili hisleri neler?
Oğlum başarılı bir öğrenci. Amatör olarak müzik ve spor yapıyor. 1,5 yılı kaldı üniversiteye başlamasına. Hukuk okumak istiyor. Sanırım bu da yaşanan travma sonucu adalet arayışının yansıması...Babasıyla gurur duyuyor, en hazettiği sohbetler, farklı kişilerden babasıyla ilgili anılar dinlemek. 18 yıl Roni için de kolay geçmedi ama yaşanan tüm acılara rağmen huzurlu ve mutlu bir delikanlı oğlum. Çünkü biz çocuklarımızı kin ve nefretle büyütmüyoruz. Bizim yaşadığımız acıları da hiç kimseye reva görmüyoruz.
HASRET GÜLTEKİN KİMDİR?
1 Mayıs 1971’de Sivas’ın İmranlı kazasına bağlı Han köyünde doğdu. Altı yaşında saz çalmaya başladı. 11 yaşında sahneye çıktı. 1987’de ilk çalışması “Gün Olaydı“ 1989’da ise ikinci albümü “Gece ile Gündüz arasında“ yayınlandı. Müzik yönetmenliğini üstlendiği resmi olarak ilk defa Kürtçe müzik yasağını delen Newroz adlı kaset 1990’da, önce enstrümantal olarak, sonra da Nilüfer Akbal ve Rıza Akkoç’un katılımıyla gerçekleştirildi. Üçüncü albümü Rüzgarın Kanatlarında 1991’de yayımlandı. Aynı yıl Yeter Fırtına ile evlendi. 2 Temmuz 1993’de Madımak Oteli’nde 22 yaşında 35 insanla birlikte katledildi. 13 Eylül 1993’te oğlu Roni Hasret Gültekin dünyaya geldi.
Tags: Hasret Gültekin